İSLÂM EKONOMİ MODELİ 1
Prof. Dr. Orhan KÜÇÜK*
İslâm dini ekonomik sisteme çok önem vermiş, Kur’an’ın sayfa sistemine de esas teşkil edecek şekilde tek sayfa ve en uzun ayet olan Müdayene ayeti bunu gösteren önemli delillerden biridir. Bu ayet; ticareti, anlaşmayı, borç verme ve bunu kayıt altına almayı detaylı olarak, uzun uzun anlatmakta, insanın unutabileceği, üşenebileceği gerçeği vurgulanmakta, buna göre dikkatli olunması, küçük veya büyük ticaret ne kadar olursa olsun, bunun kayıt altına alınmasına vurgu yapılmaktadır.
“Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. … borcunu asla eksik yazdırmasın. Sayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. …. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. …. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir.” (Bakara 2/282)
Ezel ebed Sultanı’nın, tüm zamanları şamil olacak ve bütün insanları kapsayacak şekilde vahyettiği Kur’an, ticarete en uzun ayeti ayırmış, toplamda da belki Kur’an’ın %10’u yine ticaretle ilgili ayetlerden oluşmaktadır. Peki böyle bir din, hiç kul ile Allah arasına, hiç camiye ve Kur’an kursuna hapsedilebilir mi? Peki asırlardır misli yazılamamış, sarsılmaz hakikatler ihtiva eden, en muannid bilim insanlarının bile en ufak bir hata bulamadıkları Kur’an’ı ve onun va’zettiği diğer esaslarla birlikte ekonomiye ait tespitlerini anlamaya çalışmayalım mı? Realize etmeyelim mi?
Yine hadiste de ekonomi konusu işlenmiş, Hazreti Peygamber son hitabı olan veda hutbesinde, ruhunu teslim etme safhasında, son sözleri olacak şekilde ashabına nihai nasihatinde ekonomi üzerinde durmuştur. Şöyle ki;
“Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lâkin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız.
…
Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslümana kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
Ey insanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesi ayrılmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur.”
Peygamberin de son sözlerinin üçte birini sosyal ve ekonomik meselelere ayırması, bu konuda insanlara öğütler vermesi, İslâm dininin ekonomiye ne denli önem verdiğinin göstergesidir. Çünkü ekonomi temeldir, hayatın her yönünün kesiştiği ortak alandır. Eğer bu sahada gerçeklikler üzerine kurulu bir sistem var edilemezse sosyal yapı sakat olacaktır.
Bu temel değerlendirmeden sonra iktisadın başlıca kavramları üzerinden İslâm ekonomisi incelenebilir. Bu vesileyle de diğer iki sistemle bir karşılaştırma yapılabilir.
Öncelikle tanımdan başlamak gerekirse, klasik iktisat, iktisat bilimini tanımlarken “sınırsız ihtiyaçların kıt kaynaklarla karşılanması ile uğraşan disiplin” biçiminde bir tarif yapmaktadır.
Şunu belirtmek gerekir ki; ihtiyaçlar sınırsız değildir, kaynaklar da kıt değildir. İhtiyaçlar aslında fizyolojik ve psikolojik özelliklerimizle, bunun yanında hayal dünyamızla sınırlıdır. Hiç kimse bilmediği bir şeyin eksikliğini hissetmez, buna ilişkin bir talep üretmez. Yine hepimizin belli büyüklükte midesi var, her insan belli miktar uyumak durumunda, bir anda birden fazla yerde olamıyor, aynı anda birden fazla vasıtayı kullanamıyor, çocukluk yıllarında öğrenme devresinde, ileri yaşlarında enerjisi oldukça azalıyor, kemal dönemi olarak bilinen dönemi ise en fazla 20 yıl ile sınırlıdır. İhtiyaçlar nasıl sınırsız olacak?
Her sene yeni doğan çocukları, dünyaya gelen kuzuları, buzağıları ve diğer canlıları, her baharda yeniden çiçek açan, yeniden meyveye duran ağaçları bitkileri düşündüğümüzde kaynakların kıt olduğunu söylemenin de çok doğru olmadığı anlaşılacaktır. Evet, ihtiyaçlar hayal dairesi kadar geniş, kaynaklar ise tüm canlıların ihtiyaçları dikkate alınarak takdir edilmiş ve ölçülüdür.
İnsanın ancak emelleri, arzuları hadsiz olarak ifade edilebilir. Bunlar da bu dünyada doyurulması mümkün olmayan, ebede uzanan arzulardır. İşte çoğunlukla dünyevi ihtiyaçlarını büyük bir bolluk ve israf içerisinde karşılayanlar, bu emellerini dünyada doyurabileceklerini düşünerek savurganlık etmekte, bununla da tatmin olamayınca dünyayı anlamsız ve değersiz bularak hazin bir sona doğru sürüklenmektedirler.
Batı iktisadının tanımlamasındaki sınırsız ihtiyaç belki ihtiras kavramı için geçerli olabilir. İhtirasların sınırsız olduğu söylenebilir ve bu durum beşeri yoldan çıkaran, başta bizzat muhteris kişi olmak üzere ilgili pek çok insanı yakan bir ateştir.