İletişim, iletişim araçları ile veya doğrudan herhangi bir mesajın iletilmesi veya alınması sürecidir. İnsan, sosyal bir varlık olarak toplum içerisinde yaşar ve gerek sosyo psikolojik ve gerekse fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için iletişim kurmak durumundadır. İletişim kurarken insan sözlü, yazılı, görsel vb. mesajlar gönderir ve alır. Bu mesajların doğru zamanda, doğru yerde ya da düzlemde ve doğru biçimde verilmesi esastır. Öbür türlü iletişimde yanlış anlamalar meydana gelir. Bu durum genel olarak iletişim kazası olarak adlandırılabilir**.
(Ayrıca belirtmek gerekirse, iletişim aynı zamanda, insanın bu dünyaya ilim ve dua ile tekemmül etmek üzere gönderilmesinin de bir lazımıdır.)
İnsanın çevresini kuşatan, çevresinde olmasını istediği, başkalarıyla iletişim kurarken araya koyduğu görünmeyen bir çember, bir mahrem alan vardır. Buna kişisel alan denir. Bu alan iletişim kurduğumuz kişinin bize olan yakınlığına göre, temas etme düzeyinden birkaç metreye kadar değişkenlik gösterir. Çocuğumuzla temas kurarak iletişim sağlarız ama yabancılarla birkaç metreden iletişim kurarız. Bu mesafe yanlışlıkla aşıldığında irkiliriz, geriye sıçrarız, özür dileriz. Köşe başında aniden karşılaşma, çarpışma, farkında olmadan yakınlaşma gibi durumlar hep böyledir. Bu durumlar birer iletişim kazasıdır.
Telefonunuzdaki mesajı, Ali yerine Aliye’ye göndermeniz, başsağlığı yerine tebrik ifadesi kullanmanız yine bu nevidendir.
Uzak Doğu’da matem renginin beyaz sevinç renginin siyah olduğu bilinmektedir. Yani cenazeye giderken beyaz, düğüne giderken koyu giyinmek doğru olacağından tersini yaparsanız bir iletişim kazasına sebep olursunuz.
Yine başın iki tarafa sallanmasının olumlu, aşağıya doğu bizce tasdik biçiminde hareket ettirilmesinin olumsuz olarak yani reddetme biçiminde anlaşıldığı toplumlar bulunmaktadır. Böyle bir ortamda kabul anlamında başınızı öne sallarsanız red mesajı vermiş olursunuz ve iletişim kazası yaşanır.
Değerli okuyucular iletişimsizlik imkânsızdır. Her hareket, ses veya işaretin bir mesaj niteliği vardır. Konuşmama, susma, tavana veya yere bakma, odayı terk etme ya da kapıyı vurup çıkma da bir mesajdır.
Sadede gelecek olursak “alkış” da bir mesajdır, hem de olumlu anlam yüklü bir mesajdır. Yani destekleme, taraf olma içeriğine sahiptir.
CHP seçim kampanyasında “alkış” mesajını kullanıyor. AK Parti icraatlarını, kendine göre olumsuz bulduğu uygulamaları sayıyor, sonra da toplumun farklı kesimleri bunu alkışlıyor. Bu kampanya kapsamındaki alkış tercihi, iletişim kazasının ötesinde bir iletişim faciasıdır.
Ana muhalefet partisi olarak belli ölçüde de olsa bir meydan okuma stratejisi benimsenmiş olması, toplumsal meselelere parmak basılması ve toplumun farklı kesimlerinin işin içine dahil edilmesinin, sadece reklam kampanyası ile sınırlı da olsa doğru olduğunu belirtmeliyim. Bu husus ayrıca değerlendirilebilir. Fakat “beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın.” nev’inden doğruları örten bu yanlış mesajdan şu anlaşılıyor: Köylü, kentli, yaşlı, genç, öğrenci, memur ve işçi AK Parti hükümetini alkışlıyor, CHP’de onu değiştirin oyunuzu bana verin ben geleyim diyor.
İyi de hem alkışlayıp hem de sana niye oy versinler?
Peki ne yapsalardı? Hangi işareti kullansalardı? Ahıra çevrilen camilere, kapatılan medreselere, astıkları ya da sürgüne gönderdikleri din adamlarına rağmen işe yarar mıydı başka konu ama reklam şirketine verdikleri paranın onda birine İzmir’de dört tane cami yaptırsınlar söyleyeyim…
Hepinizi saygıyla selamlıyorum…
** Kaynak
Orhan Küçük, TKY ve İletişim Becerileri, Eser Matbaacılık, Trabzon, 2008.